bugün

entry'ler (1885)

the sopranos

muhteşem bir dizidir. yabancı dizilerin günümüzdeki kadar popüler olmadığı bir zamanda çekilmiştir. yoksa onedio, geek ve sinemania gibi yorum sitelerinin yüzlerce sayfa övgü yazıları yaptığı, binlerce dakika video analizlerinin yapıldığı bir popüler kültür ikonu olurdu ülkemizde de. velhasıl kelam çok iyi bir mafya dizisidir.

bunun en güzel yanı şudur, hikayenin başkahramını tony soprano ile kendinizi özdeşleştirebildiğiniz durumlar oluyor ve bu adamlar tokat gibi tony'nin iyi bir adam olmadığını suratınıza vuruyor. çıkarcı, şerefsiz, karısını aldatan ama aldatılmaya tahamül edemeyen, oğlum dediği adamın kız arkadaşına çakmaya çalışan yapamayınca da karşı tarafı suçlarayarak kendini aklamaya çalışan bir garip adam.

velhasıl kelam kendisi mafya dizisi gibi görünse de insandan çok şey barındırır.

not : bide çirkinler; kendisi, kızı, oğlu, annesi ve arkadaşları. yani model bulamazsınız bu dizide, sokaktaki herkes kadar güzeller.

izmir kızları vs istanbul kızları

izmir'in kızları izmirlidir
istanbul'un kızları sivaslı.

sabah kahvesiz güne başlayamayan tip

bir laf vardır bildin mi ;

(bkz: çay erdal bakkalda içilir)

efendiler yarın osmanlı yı ilan edeceğiz

bir garip serzeniş. yani osmanlı kaldığı yerden devam edecekse bilinsin isterim ki antep maraş urfa fansızlarda, kars ruslarda, istanbul ingiliz denetiminde, ege yunanda, antalya italyanlardaydı.

yani osmanlı deyince herkesin aklına 3 kıtaya hüküm sürmüş güçlü bir osmanlı geliyor eyvallah ama kardeşim sen bu hükmü 600 yıl boyunca sürdüremedin ki; burda karalama yapmıyorum ama artık birşeyleri de anlamamız gerek. ülke kurulduktan kaç yıl sonra anadolu topraklarına katıldı, fransız devrimi sonrası kaç tane devletin kendisinden kopmasına engel olamadı. güçlüydük ve o güç zamanla geçti, hatta çok ağır kaybettikte ki o kaybeden de osmanlı. sonra ordan yeni bir devlet kurduk ki buda normal sonuçta osmanlı da yıkılan ve parçalanan anadolu selçuklunun üzerine kurulmuş bir devlet, anadolu selçuklu da büyük selçuklu güç kaybetmeye başlayınca bağımsızlığını ilan etmişler. ben o zamanlarda hiçbir devlet yöneticisinin "hadi olm bu 3. ahmedle, abdulazizle olmadı siz baştan konya üzerinden selçuklunun yükselişini yapalım, zaten osmanlı de neymiş selçuk ismi daha ortam ismi" demiş olabileceklerini düşünmüyorum. akp'nin alt kesiminin buna inanması ise beni benden alıyor cidden. eğer çooook güçlü br ülke olmak istiyorsan kavramlarla uğraşma kardeşim; üret, geliştir, pazarla sonra zaten peşine takılırlar.

game of thrones

--- spoiler ---

şimdi bölümün kahramanı ramsey'i ele alalım. ben derdim ki ramsey'de jon gibi sahaya insin her bir yeri kan olsun sonunda teke tek kendi adamlarının önünde yenilsin bunu yapmadınız tamam anladık ama; sansa kurmuş cümleyi

- senden geriye hiçbir şey kalmayacak.

olm tazıları salın eyvallahta, o tazıları evlatları gibi seven ramseyin gözleri önünde tek tek hayalete parçalatsanıza. hayalet en son ramsey'i parçalasın.

dizide jon sahneleri bana daha çok "er ryan'ı kurtarmak" filmindeki normandiya çıkarmasını hatırlattı. şöyle diyim tom hanks'te benzer bir şekilde yüksek kaos içerisinde koşturuyordu. bana çok tanıdık geldi.

jon'un boğulacak olması güzel bir ayrıntı idi ama kaleye geldiğinde o kadar savaşması ve yüksek tempolu koşusu ile iflahı sikilmiş olmalıydı kesinlikle.

tormund reis, tam bir reis gibi davrandı. geri çekilmesi normal ama jon'u ortada görünce ilk o koşmuştu. adam gözümde hala king

davos'un bölümü bir sonraki bölüm olacağı aşikar, hatta bi sonraki bölümde sadece diyaloglarla geçer.

khalessi artisliğini sonundanihayete erdirdi ama bu dizide kim kendisine çok güvense sonunda afedersin ziki tutuyor. kadın kendine 7 krallıkta kendini ilk tanıyacakları buldu ama kendine fazla güveniyor. bence gri solucanın kelle alması daha karizmatikti, tyrion dizinin başındaki o güvensiz hallerinden sıyrılması ve son bir kafa hareketi ile ittifak kurması valla herkes jon diyor ama khalessi daha şanslı amk yanında daha sağlam danışmanlar ve müttefikler var (atçılar, ejderhalar, tyrion, greyjonlar, lekesizler, ikinci oğlullar. ulan biraz daha kassa harpyia'nın oğullarınıda kendi yanına çekecek. jon kime güvensin olan adamları zaten savaşta kaybetti, serçeye mi güvensin -allahtan llyanna mormunt var yanında-)

bence tatminkar bir bölüm oldu. artık kingslanding, khalessi, bran, davos ve arya ile kapanışı yaparlar haftaya
--- spoiler ---

terminator genisys

--- spoiler ---

zaman kırılması olayı baştan sona saçma işlenmiş şöyleki; sara ve kyle 1985 yılında doğacak bir çocuğu 1984 yılında temelini atmadan geleceğe gidiyorlar. zaten bu başlı başlına geleceği değiştirir. yani john conner 1985'te doğmaz, doğmayan biri tekrardan geçmişe nasıl gidebilir? hemde dönüşmüş olarak. hadi kyle olaylar vuku bulurken bu kırılmadan yararlansın diyelim ama john conner'ın orda olması bildiğin senaryo zafiyeti.

ikincisi emilia clarke oyunculuğu, bildiğin vasattı. kaldı ki ne çok güzel ne çok karekteristik bir yüzü var (ilk sara conner ikinci filmde güzel görünmüyordu ama kadında bi karekterestik yüz hatları vardı) ne de üstün bir oyunculuk yeteneği. bizim ülkemizde meryem uzerli nasıl ki hürrem kaymağı yediyse bu abla da bildiğin khalessi kaymağı yiyor.

filmde elle ttutularbilir güzel yanları; arnold'un "siz gidin ben uzun yoldan geleceğim" repliği, ilk 1984 yılı işlendiği kısımdaki detaycılık ve t1000 modelini erken ortadan kaldırığ hikayeye dahil etmemeleri.

ha birde nedir bu terminatörün sempatik gösterme çabası anlayabilmiş değilim. komik ve espri yapmasa da olur. gerçek terminatör filmlerinde ne kadar sempatiktiki? bir iki espri o kadar, burda bi doz ilerletme bence olmamış. karikatürize etmiş fazlaca.
--- spoiler ---

neyse geçmiş filmlerle kıyaslamadan izlerseniz aksiyonu bol bir film sizi bekliyor.

barfi

tek kelime ile mükemmel bir film. benim gibi mallık yapıp tek başınıza izlemeyin ama;

--- spoiler ---

öncelikle; film başladı ve şunu düşündüm "olm bizimkiler de bunu yapmıştı" neredeyse -başka dilde aşk- filminin kopyası gibiydi. ister istemez barfi'nin kız kaçırma sahnesine kadar karşılaştırma yaptım. eyvallah yurdum delikanlısı mert fırat çok iyi bir oyuncu ama o rolünü işaret dili üzerinden çalışmıştı ama dededen torpilli ranbir kapoor daha iyi birşey yaptı. eleman bildiğin vücut dili ile herkese derdini anlattı. oyun oynama hastalığını seyirciye de yansıttı ki bütün film boyunca barfi karekteri ile birlikte sessiz sinema oynadık. inanın buraya kadar barfi karekterinin çok iyi yansıtılması dışında bizim film daha iyi diye düşünürken bildiğin sonra bambaşka bişeyler oldu. film kendi içinde kendi filmini çekmeye başladı (bundan sonrasını -son pişmanlık neye yarar olmadı yar- şarkısı eşliğinde de okuyabilirsiniz).

jhilmil karekteri filme öyle bir girdi ki lan olm o neydi öyle, o nasıl bir tatlılık, sahiplenme hissi ve korkma duygusu.
barfi ile yaptıkları yolculuk, cama karpuz çekirdeği yapıştırmaları, ev tutmaları, hergün şakalamaları, ayna yardımı ile haberleşmeleri, halay pozisyonuna geçmeden uyuyamamaları, kağıttan yaptıkları kuşlar, duvar yazıları, yemekten bile eğlence çıkarmaları. kısacık bir filme (2,5 saatten fazla da sürse idi ben yine anlamazdım zamanın nasıl geçtiğini) o kadar sevgili itemi sığrıdmayı başarabilmeleri cidden çok iyi idi. yani baktığın zaman baya insanın içine işleyen bir iş yapmışlar. jhilmil'in barfi'yi kıskanması, sahiplenmesi hele hele filmin sonunda yaptığı o sahiplenen kadın tutuşu yok mu bildiğin çok şekerdi. kadın normalde çok güzelmiş diyenler. lan olm kızın özürlü olmasını çıkarın filmde de hatun çok güzel. özürlü mözürlü ama o shruti karekteri ile takılırken kendine bildiğin empati yaptırtıyor. kadın büyük oynamış.

ha barfi karekteri bildiğin jhilmil'i sevdiğini kaybettiğinde anladı. hani aşk gibi birşey olduğunu onun bir parçası olduğunu kaybedince çok iyi anladı. toplum içinde dışlanmış dilsiz bir adamın, toplum tarafından tamamen dışlanmış ve kendi ihtiyaçlarını bile gideremeyen özürlü bir kızın aşk hikayesi cidden biraz alışılmışın dışında evet.

neyse şarkı devam ediyor mu, hiç çaldınız mı bu satırları okudunuz mu? okumak için hiç çaba sarf ettiniz mi bilmiyorum, şimdilik bildiğim o pencereden sarkan jhilmil'in sesini duyan shruti'nin kaybettiğini anladığı an. yani zaten o trene bindiğinde bitmişti artık ama o son ses herşeyin sonu oldu kendi için.

olm çok duygusal lan, erkek adam bu kadar duygusallaşmaz derdim ama iki gündür bu filmi düşünüyorum ya
--- spoiler ---

game of thrones

--spoiler--
* şimdi parça parça gidecek olursak euron greyjon hızlı bir giriş yapmış olmasına rağmen nal toplayacaktır belli oldu. çünkü dayaners'in yanına başta gidip yardım etse bile ejderha annesi o kadar kolay lokma değildir. bir milyon tane gemi verse o gemilerle tek tek sevişir ama bu herife vermez. esostaki zengin ailelerinin tekliflerini geri çevirdi. bu tuzlama yapılmış kişiye direk vermez zannımca

* ikincisi jon'un ordusu toparlanmaya çalışıyor. kabileler değil ben theon'dan bahsediyorum. yara doğru olanı yaptı topuklamakla ama ne kadar denizde takılacaklar. game of thorones bu gerçi bi gene 2 sezon takılırlar ama en sonunda jon'a destek olacaklar demir adalar karşılığında. jon kabul etmez hatta üstlerine gider siktir eder bu theon'u ama sansa'ya yaptığı son dakka yardımları yüzünden jon'a baskın bir şekilde istediğinin diretir.

* sansa sanki kendi tahta oturmak istiyormuşcasına bi hava yaratıyor (e hakkıda sonuçta stark olan o) ama bi yandan da jon'u aşırı benimsemiş durumda. babasınınkine benzer bir pelerin dikmesinden belli ona verdiği misyon ama kışyarı lordu ben olucam havasını da yaratıyor alttan alta. neyse starklarda böyle bişey görmek isticeğimizi sanmam ama sansa için önemli bir durum daha ortaya çıkıyor ki jon-ramsay savaşının sembolü sansa oldu çıktı. lyanna halası gibi oda bu savaşla anılacak gibi

* ne yapacağını en çok merak ettiğim adam bran; tamam eleman sana el verdi ve sen üç gözlü kuzgun oldun eyvallahta bundan sonra ne yapacaksın? nereye gideceksin? sende jon'a katılacaksın sanırım bunun kaçarı yok (ha anasını öğren öyle git yanına) muhtemelen gittiğinde jon kara kalede olmaz bi bekler onu ama bakalım. (size jon'un ordusu toplanıyor derken bundan bahsediyordum).

* brienne'nin davos (her ne kadar iyi bir adamda olsa) ve kızıl büyücüye bakış açısı cidden iyi idi. hani dizilerde vardır ya iki bölüm önce kanlı bıçaklı sonra kardeş, işte bu algı olmadığı için seviyorum bu diziyi (bi sansa ve theon arasında böyle olmamıştı)

* varys uzun zaman sonra tyrion'un gölgesinden çıkarak iyi bir çıkış yaptı. çok fazla yancıydı bu iyi oldu bence ha göt oldu evet ama gelişimi için bence önemli bi göt oluştu.

* ve yazmamak için kendimi kastığım, sona attığım ulan, ulan yazmasam mı acaba dediğim, sonra bu bir 6x5 değerlendirmesi olmazki diye diyerek yazmak zorunda olduğum kısım. ulan cümleye başlamak için bile uzatıyorum ki o ismi yazmayayım. hodor; la olm sen ne yaptın lan böyle, hayır senin hikayen altınan nasıl böyle birşey çıkar nasıl yıkar lan böyle şahsımı, olm bu lordların, kralların, efsanelerin, kahramanların, ejderhaların hikayesi sen nerden çıktın böyle. altı üstü bi kahya gibi bişeydin lan, la olm krallar arasında özürlü bir arkadaştın, sözlük ahalisinin got hakkında espri yapmaya çabalamaları üzerinden onlara malzeme olandın. olm nasıl bir insan on yıllarca ölümüne hazırlanır lan. sadece bir anda bir eşikte durmak için, ölümle yaşam arasında nasıl büyük bir yolculuğa çıkar. ned bilmiyordu idam edileceğini yada robb ihanete uğrayacağını ama sen hayatın boyunca o kapıyı biliyordun. valla çok içlendim. artık yapmazlar dedik ama yine harcadılar bizi. barış için winterfell'den daha kaç yiğitin kanı gerekir sorarım bu senaristlere.
--spoiler--

game of thrones

--- spoiler ---

çok net söylüyorum bölüm adını yanlış vermişler. "ev" miş. ulan balon greyjon ve roose bolton gibi iki karekter 3 dakkada harcanır mı lan! nerde strateji nerde taktik savaşı. ki bu kadar hadi balon yaşlı tamam anladıkta roose gibi kızıl düğünü organize eden bir organizatör oldu bittiye öldürülür mü lan!! tamamen saçmalık.

ha jon snow'un diriltme olayı hızlı oldu ben bi 6 bölüm bekleriz ve burada beden çürüdü mü, acaba hayata dönse de organları tam işlevini yapabilir mi diye tartışacağımızı düşünürken adam şakkadanak diriltti. normalde buna da kızardım biraz sürünmemiz gerekirdi ama bu sefer mesle jon. herkesin ciddi ciddi artık jon snow show'u beklentisini yapımcılarda es geçemedi dicem ki bran'ın yanındaki ablaya herkes dikkat kesilsin. 3 ejderhanın birini bran kontrol edecekse buna kesinlikle bu abla binecek bu kesinleşti.

jamie lanister'ın elini kesen adama bugün ana bacı sövdüm. tamam lanister'lar yerin dibine eyvallah ama bu jamie iyi adam. o el yerinde olsa idi, ışid sempatizanı bu barzoları bildiğin ortadoğuya kadar kovalrdı.

ki 3 ejderha binicisinden biri khalessi değilse tyrion olma ihtimali biraz artmaya başladı gibi. dizi ve kitap ayrımı, hatta tarz ayrımı ben bu bölümde baya baya hissettim.

ha orospu çocuğu ramsey, ananı avradını evveliyadını sikeyim. seni götünü jon sikecek olm, bak net söylüyorum. sen git kara kaleye; büyücü, yabanıllar ve sağlam kargalar ananı bellicek senin
--- spoiler ---

tatlı intikam

dizideki arkadaşın başına gelen reddedilme, aşağılanma ya da türevleri şahsımın başına da birkaç kere geldi. o psikolojiyi bilirim valla elemanı bana gönderselerdi oyuncu koçluğu da yapardım ki ilki lise de olmuştu biz okulu da bırakamadık. istedik ama olmadı, içimize attık. hergün gördük, ezildik, sessizce okulun bitmesini bekledik.

sonra üniye başladık daha az hakaret edilen şekilde olanını yaşadık.

sonra o bitti işe girdik orda ağzımıza sıçıldı. bencillik nedir, bir insanın karekteri nasıl ezilir, nasıl bir kişinin kendine güveni başka birinin eline verilir ve un ufak edilir dibine kadar yaşadım. uzun bir süre kadınlardan uzak durdum, nefret ettim lan resmen ama maddi durumlar işten de çıkamadık, atılana kadar.

ah bu elemanın eline geçen fırsat elime geçse dicem ki geçti, o bile bi boka yaramadı. kullanamadım, yine ezildim, yine ağzıma sıçıldı.

sanırım bunları sıralayınca bi askerde rahat ettim lan ben.

şimdi herkesten uzaktayım herkesin içinde, çıkış yolunu maddiyatta görmek istiyorum ama oda olmuyor. o kızlar arkalarına baktıklarında "ah ulan" dedirtememek insanı cidden burkuyor.

star wars episode vii the force awakens

malum ortamlarda az önce indirdiğim filmdir ki, iyisi ile kötüsü ile değerlemeye geçebilirim.

--- spoiler ---

iyi yönleri;

* kesinlikle 1-2-3'den daha iyi bir film olmuş bakmayın siz milletin böyle atıp tuttuğuna. filmin havası kesinlikle bir 4-5-6 gibi tempo felan zaman zaman andırıyor.

* görsel açıdan çok çok iyi zaten ki star wars filmlerinin en iyi özelliği bu

* 4-5-6'da ilk üç filmin havasından uzaklaşılmıştı, burda bildiğin o havayı daha çok hissettim.

* han solo kendinden beklenen bir performans sergiledi.

* film sonunda rey ve ren'in kapışma sahnesi kesinlikle 3. film sonundaki anakin ve obi van kapışmasından daha iyi. orda saf bir abartı vardı.

* uzun zamandır beklendiği için kimsenin tatmin olmaması normal, yani bu filmin hem inanılmaz bir kurgusu olsun, hem sanata göz kırpsın, hem çocuklarda izleye bilsin felan fişman.

kötü yönleri;

* finn'in ren kylo'ya kılıç çekmesi, hayır sen kim köpeksin. güç müç hikaye yani demek istiyor. kesinlikle çok kötü bir şekilde atlanan kısım. gücü olmayan bir kişi kylo'nun karşısında hiç şansı olmamalı idi. bildiğin göze battı

* 2.si kötü karekterler. lord vader tam anlamı ile karizma idi, iyi karekterleden çok çok daha iyi ve karizma idi, palpatine de onun gerçekten hocası gibiydi ki 1-2-3 filmlerindeki kötüler de buna dahil. onları geç yoda gibi bir daşşağı boyundan büyük bir karekter vardı, ben bu filmi izlemeden önce de yoda ve vader'ı biliyordum ama luke'un adını bile duymamıştım. bu anlamda filmde bir karizma eksikliği var, yoda hariç iyi karakterler ilk filmdekiler gibi olsalar da kötüler bildiğin çok zayıf kalıyor. kylo sadece bir özenti gibi duruyor. hele kylo'nun akıl hocası tam bir felaket, iğreti ve boş duruyor.

* son mesele de güç meselesi; rey karekterinin kendi kendine içinde ki gücü keşfetmesi çok saçma, çocukken eğitim alsa bile saçma. anakin bile kaç bölüm eğitimini aldı bu işin, luke'ta öyle ama rey bildiğin annelik içgüdüsü gibi içinden gücün iyi kısmını çekti çıkardı.
--- spoiler ---

neyse velhasıl kelam eksiği gediği olsa da eğlenceli bir filmdir. izlenilesidir

karadeniz teknik üniversitesi

bahar şenliklerine para harcamaması gereken okuldur; çünkü, bahar şenliklerinde bildiğin öğrenciden çok trabzon şehri halkının istilasına uğruyor.

ben okurken orada trabzon'un işsiz güçsüz apaçileri ceplerinde bıçaklarla gelip milleti taciz ederdi, erkek arkadaşlarının yanında kızlara sarkardı -kıskançlıktan-. millete sataşırlardı ve bunu eğlenmek için yaparlardı.

hatta ben okulda iken ilk yıllar okulda alkol bile satılırdı, sonra yasaklandı. öğrenciler içip içip olay çıkartıyor diye ki buda yalandı. bir ortamda nasıl takılması gerektiğini bilmeyen, görgüsüz, cahil trabzonlu apaçiler içip içip millete sataşıyordu. yani eğlenmeyi bilmedikleri gibi içmeyi de bilmiyorlar.

salak bunlar yemin ederim, o şehirde çok büyük geçim kaynağı öğrencidir ama kendi ezikliklerini bastırmak için savunmasız öğrencilere takılıyorlar. kız öğrencileri hayvan gibi taciz edip kendi aile eşrafı için en ufak bir bakışta bile yaralama yapabilecek zihniyete sahip insanlarla doludur. zaten çömlekçi gibi bir yerinde başka açıklaması olamaz gibi.

neyse apaçi tayfası eksik olsaydı cidden iyi bir kampüs ve güzel insanlarla dolu okulum olarak övünebileceğim üniversite.

kemal kılıçdaroğlu

baştan edit : söylemek istediğim o kadar çok şey varki burda hepsinden bir parça karışık olmuş kusura bakmayın.

tanım edit : kötü olmayan siyasetçi.

aktroll'lerin sinekten yağ çıkartırcasına saldırdığı parti başkanı.

o kadar kolay güdülen bir toplumuz ki kim ne diyora o kadar kolay kilitleniyoruz ki kimse bu adamın ne dediğine bakmadan hemen karşı tarafın dediğine kilitleniyor. yani sessiz kalmak bile bildiğin bu adam suçludur demek;

suç ne peki?

iktidarı ele geçirememe. iyide olm seçilmiş başbakan bile iktiadarı ele geçiremiyorken standart %25 oyu olan bir kesim nasıl iktidarı ele geçirecek?

şimdi herkes şöyle olsun böyle olsun diyor da bu parti tabanı dual bi yapıya sahip

*kemalistler ve sosyal demokratlar (hatta hafiften solcular da diyebiliriz)

şimdi iki tarafta bizim dediğimiz olsun ve böylece iktidar olalım diyor ki kemalist tayfanın alttan alan hiçbir tarafı yok (yılmaz özdil kafasından bahsediyorum -tek bir doğru var oda benim ki-) şimdi adam kemalist takılsa sosyalciler burun kıvırıyor, o tarafa dönse (ki o tarafa çok dönmesinin sebebi zaten mevcut olan kemalist oyun üzerine daha fazla oy katmak, hani şey yok biz aşırı kemalist olalım, herkesi tek tip görelim ve herkes bize oy versin. maalesef o devirler baya azaldı, keşke tek tip mualefet olsaydık ve bu işler daha kolay olaydı) kemalistler kazan kaldırıyor, adam arada kalıyor.

şimdi adam gençlere ağırlık vermiyor deniyor. çıkıyor parasız eğitimi destekleyen ve haksız yere içeri atılan kişileri sarmalıyor ve burada baya bir gençten baksediliyor. araların birileri terörist çıkıyor (ki ülkemizde terör suçu işleyenler genelde marksist, maoist sosyalistlerdir ki onlar genelde terör suçu işlemenin dışında genel olarak toplumsal gelirin ortak paylaşımından yanadırlar -doğrular demiyorum durumlarını açıklıyorum- ki parasız eğitim eşitlik adalet dillerinden düşmez) bu bütün topluma mal ediliyor. fotoğraftan kılıçdaroğlu'na da mal ediliyor. ki kimsenin sesi çıkmıyor.

bir kişinin bir eylemi bütün bir harekete mal etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. adamlar kim havlarsa onun borusu öter mantığında kudurmuşcasına sağa sola saldırıyorlar. kılıçdaroğlu yine efendi, kendi parti tabanından bile destek görmüyor çünkü herkese konuşma ve parti içi muhalefet hakkı tanıyor. bunu yaptığı için de sevilmiyor çünkü bu ülke de kimsenin ağzı torba değil ve herkes çok çok konumayı kendinde bir hak görüyor.

iktisat derslerinde bir teori vardır. ne kadar insan davranış şekli varsa o kadar da iktisadi eylem planları vardır. insan sayısı = iktisadi teoriler.

chp'de de benzer bir durum var. olması gereken chp = ne kadar chp'li varsa + 1 (akpliler tek bir tornadan çıktığı için birden fazla sayı etmezler, ezber fıtratlarında var nasıl olsa).

bu adam yanlış adam değil, akp zaten körü körüne sabit fikirli bir %40a sahip. geriye kalan da güçlü bir mhp'ye oy verir. bu ülke sağcıların ağırlıkta olduğu bir ülke, on yıllarca soğuk savaş dönemi sağcı propoganda ve 80 darbesinin sonucunda olan budur. şimdi herkes daha fazla muhalefet için (ezber yapmadan) yapıcı olmalı. onların yaptıklarının 28 şubat sürecinde kendilerine yapılanların bir yansıması olduğunu görmek o kadar da zor olmasa gerek;

(bkz: fadime şahin)

(bkz: müslüm gündüz)

aklı melekeleri ile hareket etmeyen bir üst akıl ile yönetilen bir güruha karşı ancak saflar sık tutulur bir süre, gardları düşene kadar.

türkiye cumhuriyeti

bölünen cumhuriyettir. bunun sebebi doğudaki çatışmalar değil içimizde büyüyen büyüdükçe kemikleşen nefrettir.

creed

sylvester stallone'nun son dönemde oynadığı en iyi filmdir. yer yer zorlama duygusallık varmış gibi görünse de eski rocky filmlerinin havası vardır bu filmde. rocky balbola ve rocky 5'ten daha iyi bile diyebilirim. valla boks filmlerini seven biri olarak diyebilirm ki kesinlikle kaçırmayın.

* philedelphia sanat müzesi merdivenleri
* amerikan bayraklı şort
* tavuk yakalama
* ve kötü mahallede koşma

bunlar aşırı alışık olduğumuz ama filmde gördüğümüzde sırıtmayan ve hatta duygusallaşmama bile neden olan beklediğim ayrıntılardı. (papaz'dan dua almadılar ama...)

neyse güzel filmdi sonu ilk film gibi bitti. yani zaten başrol oyuncusu bi creed değil bir balboa oluyor. umarım daha iyi filmlerle karşımıza da çıkarlar.

rocky filmlerini sevenler sevecektir.

no

çok çok çok iyi bir film bence herkes herkese izletmeli bu filmi. ailecek toplanıp çoluk çocukla birlikte arada durdura durdura yorumlar ve görüşler belirte belirte izlenmesi gereken bir film.

gael garcia bernal zaten oyunculuğu ve duruşu ile yine bir filme oyunculuk anlamında yapabileceği en büyük katkıyı yapmış.

ha bu filmin türkiye versiyonu çekilse ne olur çekilmese ne olur. çekilse kesinlikle zeki demirkubuz tarafından perdeye aktarılmalı ki bu ülkede kaybedenleri en iyi o anlatıyor.

yani kasmaya gerek yok. filmde evetçiler film çekerken "oynatacak oyuncu bulamıyoruz herkes karşı tarafta yer almak istiyor" gibi bir replik vardı. bizde bunun en ufak bir emaresinin bile olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

ha zaten bizim diktatörümüz kenan evren'di onun anayasasına karşı böyle bir birleşme olabilir ama mevcut iktidar zaten halk oyu ile gelmiş. yani bu adamları direk isteyen, başarılı bulan, sahiplenen insanlar var. demokrasi herkese bir oy hakkı verdiği sürece bu böyle olacak maalesef.

iyi filmdi.

koray avcı vs ajdar

koray avcı'yı sözlük sayesinde tanıdım. beyaz show videolarını izledim.

ajdar samimidir arkadaş, birşeyini saklamaz ne düşünüyorsa onu söyler.

the revenant

geçen sene whiplash böyle abartılmıştı. whiplash;

* harika müziklerin olduğu
* iyi bir yan karekter performansının olduğu

güzel bir film.

ama bu ülkede bu filmi bildiğin baş yapıt yapmışlardı ki değildi, bildiğin karete kid filminin müzikle harmanlaşmış şekliydi. biri bi konuda başarılı olmak ister, acı çeker, bi hocası vardır özel diyaloglar kurduğu sonra finale çıkar, finalden önce başına kötü bişi gelir (kidte bacağı kırıldı bu filmde hocası kazık attı), herşey bitti dediği anda sahneye geri döner ve son. yani kurgu neredeyse birebir aynı whiplashte miyagi sang kötü biraz sonda o da topluyor.

şimdi ben burada bu kadar şeyi niye dedim, niçin dedim. geçen sene bi whiplashçılar vardı ki sormayın gitsin. filmdeki müzikler, kendini sanat aşığı kasanlara bildiğin ışık oldu. sonra birdman hakkıyla ödülleri topladı. o yüzden bu kadar kasmaya gerek yok.

ha mesele ödül almak mı yoksa sinema dünyasında yerini almak mı diyorsanız.,

* al pacino baba filmlerinden hiçbiri ile oscar'ı alamadı
* scorsese; sıkı dostlar, taksi şöförü, azgın boğa, aviator gibi filmlerinin hiçbiri ile ödül alamadı
* dövüş kulübü sadece en iyi görsel efekt ödülünü aldı
* johnny depp, john malkovich, samuel l jackson gibi bir çok büyük oyuncunun da oscar'ı yoktur.

velhasıl kelam film iyi ise sinema dünyasında bir şekilde yerini bulur.

31 ocak 2016 bucaspor beşiktaş maçı

bir pozisyonda beşiktaş defansı içerisinde atiba topa vurdu ve buca'lı bi futbolcunun eline çarptı top, sonra uzaklaşan topa başka bi bucalı topçu gelişine yapıştırdı. oğuzhan elini kaldırdı itiraz etti tabi bu duruma. spiker ise;

* top ceza sahası içinde sanırım atibanın eline çarptı

replay

* yoo top atibanın eline çarpmamış

gene replay

* top atibanın eline çarpmamış oğuzhan neye kızmış anlamadım.

bu ne lan, spikeri de kupa maçı diye bölgesel ligden mi aldılar ???

(bkz: kötü ötesi maç anlatımları)

beyazıt öztürk

inatla politik olmak istemeyen kişi. niye bu kadar inat ediyor anlamadım; gerçi istese de istemese de artık onuda kendimize katacağız, bizim gibi politik olmak zorunda.

yani nasıl bir nefret toplumuyuz ki inatla politik olmak istemeyen bir kişiyi ince ince doğruyoruz. adam politik olmak istemiyor ve bu bir tercih yoooo olmaz ama ülkenin koca bir siyaset meydanına dönmesini istiyoruz, mutsuz olup birbirimizi yesek yeterli.

anlamıyorum cidden bu ülkenin televizyon kanallarından -hatta yurt dışı yayın yapan kanallarından- hükümet yanlısı, muhalefet yanlısı hatta terör örgütü yanlısı haber yapan bir sürü haber kanalı var. hepsinde bu olaylar tartışılıyor ki eminim bu kadar politik olan birlar asla acunun yarışmalarını, esranın evlendirmelerini ve ligin maçlarını izlemiyoruz, hepimiz politik programlar izleyip kendimizi zikiyoruz. zaten reytingleri takip edenler göreceklerdir ki "reha muhtalarla incir çekirdeği" programı bizim en tepede, kimse yok diyemez. yalan söylüyorsun diyen beri gelsin.

nefretten nefret doğuyor, politik kimliği olmayanlardan çift taraflı karşıt görüşlerin saldırısına uğruyor, tercih sıralaması en altta olan üniversite öğrencileri odtiye had bildiriyor (ki onlar tercih değil mecburiyet olduklarının farkında bile değiller), muhtarlar ikametgah kağıdı çıkarmanın üstüne çıkıyor ve sedat peker akil insan oldu. nasıl bir ülke olduk böyle anlamıyorum.

kaldı ki beyazda artık politikleşmeli ve faizlerin düşmesi gerektiğini söylemeli. ülkece herkes ve herşeyden nefret ediyoruz ondan mı etmeyeceğiz.

tanım : (bkz: showman)